Endüstriyel devrim ile hepimiz endüstriyel insan yetiştirme sarmalında büyüdük. Öyle okullara gidip, öyle eğitimler aldık. Sanayi Devrimi sonrası çarkları çalıştırmak için hangi malzeme gerekiyor ise o olduk.

Kendimizi yaratma ve daha iyi bir gelecek için yeniden yaratma konusundaki tüm yeteneklerimizi unuttuk, unutturulduk. Şimdi içinde olduğumuz dönem yeniden yaratıcılığa, sanata, bilime daha çok yer açıyor.

Yeni dünya düzeninde ayakta kalanlar, bu yetenekleri yeniden hatırlayıp korkmadan sesini çıkaran “Provokatif Liderler” olacak. Sanat akımlarından öğrenmek bizlere hem zevkli hem de yaratıcı bir platfom sunuyor. Provokatif liderlik için en güzel örnekler bence empresyonist akımın öncülerinden geliyor.

Empresyonistler yerleşik kurallara uymayı reddedip yeni bir bakış açısı ortaya koymak için ezber bozan, bozguncu teknikler yaratmaya seçtiler. Şimdi içinde olduğumuz döneme benzer zorlayıcı bir senaryonun oyuncularıydılar. Haydi iki dönemi karşılaştıralım;

1.  Tüp boya ve hazır tuallerin icadı, üretimi empresyonistlerin işlerini kolaylaştırıyor, mekan bağlantılarını azaltıyordu. İçinde bulunduğumuz eksponansiyel hızdaki teknololojik gelişmeler ile karşılaştırınca ne kadar yavaş gözüküyor değil mi? İki çağın benzer noktası; farklı düşünmek fark yaratmak için bir sürü kolaylaştırıcı unsurun eş zamanlı ortaya çıkmasıydı.

2.  Demiryolu ve fotoğrafın icadı yaşam koşullarını değiştiriyordu.
Günümüzde önce internet sonra blockchain ile sahip olduğumuz ağ bağlantılarının açtığı yeni yollar ile ne kadar da yakın geliyor kulağa. Ancak digital çağın en büyük farkı bu geliştirmelerin sadece bizim dışımızda değil transhümanizim akımları ile tam da içimizde eş zamanlı tesis olması fikri.

3.  O dönemde aktif, girişimci, bilime inanan ve pozitivist burjuva akımı sayesinden sanatlarının neredeyse tek paylaşım mecrası olan sergiler ve sergileme biçimleri değişiyordu.

Şimdi içinde olduğumuz dijital çağda sosyal ağlar, internet çağında sanat, dijital sanat türlerinin seyirciyi de içine alan yeniden yaratıma yer açan doğası sanatın destek ihtiyacını yeniden tanımlıyor. Üstelik pandeminin etkisi ile bilime ve uzman görüşe olan inancın artması, genel olarak içinde olduğumuz güven erezyonu farklı çözümler önermek, olanı bozmak için bilim adamlarının, liderlerin, sanatçıların eline güç veriyor. Davranışcıların penceresinden bakarsak, yeniden tasarlanması gereken dünya düzeninde yaratıcılık sadece sanatçılara atfedilen bir değer olmaktan çıkıp her liderin, organizasyonun sahip olması gereken bir özellik olarak tanımlanıyor.

Tüm bu kolaylaştırıcılara rağmen empresyonistleri yeni, bozguncu eserleri için akademinin tartışmasız etkisi altında olan salonlarda yer bulmaları zor ve hatta imkansızdı. Hep savunduğum network (ağ) etkisini çok güzel kullandılar. Lourve’da tanışıp ressam Gleyre’nin atölyesinde serpildiler. Atölyenin çizdiği çerçeveden çıkıp gün ışığına Fontainebleau Ormanı’nda asıl üretime başladılar.

Empresyonizm, her şeyden önce özgürlüğün simgesidir.

Empresyonistler sadece gördükleri şeyi değil, bunu görme biçimlerini de resmetme peşindeydiler. Yeni boyama teknikleri ile bizzat resim yapma sürecini görünür hale getirdiler.

“Reddedilenler Salonu”nda (Salon Des Refuses) skandal yaratacak şekilde sergilediler. Empresyonist akımın doğmasına ön ayak olan Manet’in 1863 yapımı “Kırda Öğle Yemeği” ve 1865 yapılmı Olimpia tabloları betimlenen durumun belirsizliği ile yarattığı etki bozguncu bir hareket olarak rahatlıkla tanımlanabilir. Çünkü Manet, kimsenin denemediği bir yoldan gidip oyunu bozup resim yapma hakkında resimler yapmıştı.

Manet, sanatın her alanında özgür düşünceyi savunmuş. Sanatı ile modern satana geçişin, yeni dönemin başlangıcını sağladı. Ama akımlar üstü kalıp bozgunculuk yapmaya devam edebilmek için hiçbir empresyonist sergiye katılmamıştı.

The Luncheon on The Grass – Edouard Manet, 1863 – Musee d’Orsay

Empresyonistler kurallara boğulmuş bir mesleği canlandırmak ve dünyaya yeni bir bakış açısı getirmek üzere çalıştılar. Benzer şekilde dijital çağda boğuştuğumuz kurallar, meslekler, ihtiyaçlar büyük bir hızla değişiyor.

Geçmişin geleceği öncüllemediği bir dönemden geçiyoruz. Bildiğimiz yollardan giderek gelecekteki hedeflerimize ulaşamayacağımız çok açık.

Şimdi geriye dönüp baktığımızda artık bir bilen olmanın konfor alanından çıkma zamanımızın geldiğini görüyoruz. Geçmiş tecrübelerimize gönderme yaparak daha fazla ayakta kalamayız.

Kuralları belirleyen olup geleceğin akışına yön vermek, doğru pozisyon almak için stratejiler geliştirmek için hemen öğrenmeye başlamalıyız.

Günümüzde Manet’in, Van Gogh’un, empresyonistlerin attığı bozguncu adımların benzerini dijital organizasyonlar ve dijital liderlerin atması gerekecek. Kurala, eski ezbere uyanlar değil onu hepimiz için geliştirme cesareti olanlar üretimde kalacak. 

Rönesans geçmiş, modernite gelecek ile ilgilenirken bizim devrimiz en başta kendisi ile ilgileniyor. Daha önceki çağlardan farklı olarak küreselleşme ve ağ bağlantılarının da etkisi ile hepimiz neyi yaşadığımız ile çok ilgiliyiz. Bu ilgiyi etki alanımızı genişlemek için kullanabiliriz.

Ağların bu kadar öne çıktığı günümüzde kendimizle ile bağ kurup kendimizi yaratma, kaçırdığımız fırsatları yakalama, bozma cesaretine ve daha iyi bir gelecek için birlikte yeniden yaratmaya hazır mısınız?


Kullanılan Yazılı Kaynaklar:
Boris Groys -In The Flow
Marina Ferretti Bocquillon – Impressionist
Michael Howard – Van Gogh- His Life And Works in 500 İmages
Moma – Vincent Van Gogh The Starty Night

Digital Artist:
Lova-rt – Daniele Di Bartolo

Yorum Yaz